Üstadın Kaleminde Bu Hafta “Bizimde Bir Vekilimiz Niye Yok (!)”
BİZİMDE BİR VEKİLİMİZ NİYE YOK (!)
İlkel toplumlarda yönetenler , halk nezdindeki otoritelerini etkin ve sürekli kılabilmek için,kendileri ile doğa üstü bazı güçler arasında bağlantılar olduğu inancını sürekli diri tutmuşlardır. Kendilerini ilişkilendirdikleri şeylerin en başında ise ’’ TANRI ‘’ olarak kabul ettikleri unsurlar gelmekteydi. En ilkel kabilelerde kabile reisine , eski Grek ( Yunan ) toplumlarında imparatora , orta asya Türk toplumlarında hakan a , yada orta çağ Japon toplumlarında imparatora itaatsizlik , aslında ‘TANRI’ ya itaatsizlik olarak kabul edildiği için cezası hep ölüm olmuştur.
Hun ları asyanın steplerinden Avrupa nın içlerine taşıyan Attila nın lakabının ‘ TANRININ KIRBACI ‘ olması tesadüf değildi .
Japonya ‘ da halktan biri asla imparatorla konuşamaz ve yüzüne bakamazdı. imparator ailesinden herhangi birinin yüzüne bile bakamaz , mesela imparator ailesinden bir fert sokakta erkanı ile birlikte ilerliyorsa herkes ya yerlere kadar eğilmek yada sırtını dönmek zorunda bırakılırdı. Saygı gibi görünen bu davranışların altında , İmparatorun GÜNEŞİN OĞLU olduğu ve dolayısı ile , değil imparatorun, çocuklarının bile yüzüne bakılmaması gerektiği inancı yatmaktaydı. ( Bu gün bile japonların bayrağı ,boş bir zemin üzerinde kırmızı bir küredir ,ve bir tür TANRISALLIK atfettkleri güneşi temsil eder .)
Osmanlı imparatorluğunda padişahlara yakıştırılan sıfatların başında ‘’ ZILLÜL LAHİ ALEL ARD. ‘’ yani ‘’ ALLAH IN YERYÜZÜNDEKİ GÖLGESİ ‘’ diye bir tanesi gelirdi.
padişah neslinden gelenler herhangi bir sebeple öldürüleceğinde (ki bu sebep her zaman ve sadece üzerine çeşitli kılıflar giydirilerek sempatik hale getirilmiş iltidarı tırma endişesi olmuştur) öldürme işlemi , sahsın boğazı sıkılıp nefessiz bırakılarak gerçekleştirilirdi. ‘Yay kirişi ile boğmak ‘ olarak tarihe geçen bu uygulamanın temelinde ,padişah sülalesinin kanının ilahi bir kutsiyyete sahip olduğu ve yere akmaması gerktiği inancı yatıyordu.
Bu tür inançlar zamanla biraz zayıflayarak birazda şekil değiştirerek günümüze kadar taşındı.
Az gelişmiş toplumlarda görülen;
* hakim otoriteye sonsuz saygı,
* sınırsız sadakat ,
* sorgusuz itaat ,
*otoritenin gücünü yanında hissetme isteği ,
* sırtını özellikle siyasi otoriteye yaslama ihtiyacı gibi belli başlı şekillerde tezahür eden davranış eğilimlerinin geri planında ,aslında yukarıda tespit ettiğimiz İLKEL İNANÇ yatmaktadır.
Çocukluğundan itibaren bilinçaltına HAKİM OTORİTE nin ve otoriteden kaynaklanan GÜÇ ü elinde bulunduranların ULAŞILMASI ZOR , SORGULANAMAZ ,DOKUNULAMAZ vs olduklarına dair peşin kabul ler serpiştirilen fertler artık , kurtuluşu , kendini o biraz kutsal biraz tılsımlı dairenin sınırları içine atmakta ya da o tılsımlı elin kendisine oda olmazsa yaşadığı beldeye şöyle bir dokunuvermesine bağlamaya başlarlar.
Bu halin Türkçeye tercümesi ;
*SIRTINI DEVLETE YASLAMAK ve
*HER ŞEYİ DEVLETTEN BEKLEMEK tir.
Demokratik toplumlarda bu temel içgüdü ile hareket etmeye şartlandırılan fertler , devletin imkanlarından daha iyi faydalanmanın, yada şöyle söyleyelim ;bölgesel ekonomik kalkınmanın en kestirme yolunun ,yaşadıkları ilçeden yada beldeden olabildiğince fazla bürokrat yada milletvekili çıkarmaktan geçtiğine inanırlar .
Halbuki bu son derece İLKEL ve YANLIŞ bir beklentidir…. Hatta ilkellikten de ileri bir anlayıştır. Bilinen en ilkel -avcı ve toplayıcı göçebe – topluluklarda bile grup üyeleri liderlerinden , yiyecek – içecek ve barınma gibi ihtiyaçlarını karşılamasını beklemezlerdi.
Gelişmiş toplumlarda DEVLET ler , alıp hayata geçirdikleri siyasi , ekonomik ve mali kararlarla fertlerin önlerini sürekli açarak , onların istihdam sağlamalarını ,üretim yapmalarını ve ürettiklerini özellikle uluslar arası piyasalarda pazarlamalarını sağlarlar.
Yukardaki bilgilerin ışığında ülkemizdeki durumu bir sonraki sayıda değerlendirmek üzere selam ve dua ile…. Sefer KAYA.
Bu haber 1193 kez okundu.